Emir büyürken...

Yaklaşık bir yıldır beklenen,Emir'siz 1 haftalık tatilimiz gerçekleşti ve Pazar günü evimize döndük.Korktuğum ve tahmin ettiğim kadar kötü geçmedi açıkçası.Emir'den bu kadar ayrı kalınca tatilin tadını çıkamam gibi geliyordu,fakat öyle olmadı,özellikle ilk 3 gün rüya gibiydi,hiç bir sorumluluk olmadan doya doya gezdim ve 14 ay sonra ilk kez kendimi 'anne' gibi değil,'Pelin' gibi hissettim.4 günden itibaren her çocuk gördüğümde kalbim acımaya başladı,bir insanın bu kadar çok özlenebilceğini tahmin etmezdim,bu kadar özleyebilme kapasitem olduğunu bile bilmiyordum.Hele o kavuşma anımız....ahhhh...bana sıkı sıkı sarılması....bir hafta sonra onu tekrar koklamak...

Bir haftada ne kadar büyümüş bir bilseniz.İlk kez bu kadar ayrı kaldığımız için fiziksel olarak bile farklı geldi,demekki insan gözünün önündeyken anlamıyormuş diye düşündüm ilk başta fakatzaman geçtikçe,bizim küçük adam sanki büyümek için bizim gitmemizi beklemiş,o kadar gelişme kaydetmiş.

İlk be en önemli gelişme,artık yürüyor olması.Neyse ki,ilk adımnlarını ve hatta ilk bir metrelik yürüyüşünü Kerem ve benim önümde tam bir ay önce yapmıştı.Bu sebeple,böyle bir gelişmeyi nasıl kaçırdım diye  fenalaşmam gerekmedi:)Fakat biz giderken,yürümekten korkan,sadece dikkati dağınık olduğunda en fazla 6-7 adım atan bebeğimiz,bütün evi turlayabilen bir minik adama dönüşmüş.Hala inanamıyorum,her seferinde 'tipe bak Kerem,resmen yürüyor' demekten bıkmıyorum.

İkinci gelişme,beni dahada çok şaşırtan bir gelişme.Emir'in artık bildiğini bildiğim şeyleri,gerçekten uygulama geçmiş olması.Sanırım anneler ve bir bebeğin büyümesine yakından tanıklık edebilenler bu gelişme karşısında neden bu kadar şok geçirdiğimi daha iyi anlayabilecektir.Emir'e yaklaşık 3 hafta aldığım,9 parçadan oluşan bir puzzle vardı.Puzzle aşağıda resmini gördüğünüzün,birebir aynısı.

                           


Bu puzzle'ı biz giderken,bırakın eşleştirmeyi,her hangi bir parçayı ben gösterdiğim halde yerine koyamıyordu bile.Ve Pazar günü biz geldiğimizde,nasıl olurda her parçayı konuşa konuşa doğru yerine pıt diye yerleştirebilir ki??????İnanın o kadar şaşırdım ki!!!!Şokum bununlada bitmedi,kuzenimin Emir'e doğum gününde aldığı ve Emir'İn bayılarak hergün oynadığı bir oyuncağımız var,resimdekinin aynısı.


Bu oyuncağı Emir çok seviyor.Hayvanlara karşı büyük ilgisinin olmasının da sevgisine etkisi büyük.Bu oyuncağın 3 modu var.Birinde hayvanların sesleri veriliyor,ona göre hangisi olduğunu buluyorsun.İkincisi hayvanların isimleri söyleniyor hangisi olduğunu bulup basıyorsun.Sonuncusu ise,hayvanla tarif ediliyor,bu tarifte isimleri de geçiyor ve yine hayvanı bulup basıyorsun.Ayrıca oyuncağın hem Türkçe hem İngilizce olma özelliği var.

Dediğim gibi,Emir bu oyuncakla hergün bıkmadan oynuyordu ama sadece dinliyordu ve öylesine tuşlara basıyordu.Bir kere bile doğru ve bilinçli bir şekilde tıuşlarına basıp oynamamıştı.Şimdi ise,her seferinde doğru hayvanı buluyor,her modda ve her iki dilde de.Nasıl şaşırılmaz ki böyle bir şeye?????
Bundan sadece bir kaç ay önce doğru düzgün hiç birşey yapamayan bir bebek,bir anda bu kadar gelişebiliyor?

Onu bir hafta görmemem bunun ne kadar mucizevi birşey olduğunu farketmemi sağladı.Emir doğduğunda da aynı şaşkınlığı yaşamıştım ben.'Emir yoktu,benim karnımda var oldu,büyüdü ve şimdi benim kucağımda!!' cümlesini hem içimden hem yüksek sesle,sayısını hatırlayamayacağım kadar fazla tekrar ediyordum.Aklım  böyle büyük ve muhteşem birşeyi  resmen idrak edemiyordu.Hala edemiyor ama belli bir zaman sonra alışıyor.Şimdi ise,bu bebeğin büyümesinin ve her gün farklı birşey yapmasının ve her gün bizimle daha fazla iletişime giriyor olmasının şaşkınlığını yaşıyorum.Uzun zamandır birikenler su yüzüne çıkmış gibi,bir anda bakışları bile anlamlanmış gibi,o bir çocuk olmaya başlamış gibi.Benim hiç bir şeycikler bilmeyen,hatta kafasını bile kendi kendine tutamayan o minicik bebeğim,oyuncaklarıyla oynayan,onlarla konuşan,sarılan,öpen,annesine ve babasına hayranlıkla bakan,her istediğini,kızgınlığını,sevincini,sıkıntısını,heyecanını ve mutluluğunu belli edebilen bir çocuk oldu.

Annecim sen ne zaman bu kadar büyüdün?

Zaman yine mi hızlandı?







Ninni

Emir yeni doğduğunda,uykusuz gecelerimizin ilk günlerinde,hiç ninni bilmediğimizi farkedince baya şaşırmıştık.Bildiğimiz tek ninni 'dandini dandini dastaaannnnaaaa...' ve 'uyusunda büyüsün niiinnniiiiii' .Seçeneklerimiz baya kısıtlıydı:)

Emir'i uyutmaya çalışırken zamanla kendimize özel ninniler uydurmaya başladık.Bazıları sevgi dolu,bazıları mesaj içerikli(hadi uyu artık...gibi),bazıları komik:)Çoğu zaman annemle,gecenin 3'ünde birbirimizin uydurduğu ninnilere gülerken buluyorduk kendimizi.


Bugün hala,Emir'i uyuturken ninni söylüyorum.Artık ninni repertuarım biraz gelişti tabii.Zamanla tecrübelendim:)İngilizce,Türkçe,şarkılardan uyarlamalar,bir ninninin sözü öbürünün melodisi,ne ararsanız var.

Bu yazıyı yazma sebebim dün Emir uykusundan ağlayarak uyandığında,bebekliğinde uydurduğum ve hala hergün söylediğim,en sevdiği ninni haline gelen,nacizane bestemi duyan zevkli bebeğimin ağlamayı bırakıp sakinleşmesi:)Biz bunu neredeyse hergün yaşıyoruz fakat dün paylaşmak istediğimi kafama not ettim,belki yeni annelere yardımım olur diye düşündüm.

Bebeğiniz doğduğunda,ona sürekli söyleyeceğiniz bir ninniniz ya da şarkınız olmasını gerçekten tavsiye ediyorum,ne olduğu önemli değil,hatırlayacağınız birşey olması yeterli.Hatta özel bir şarkı varsa aklınızda,hamileyken bile bebeğinize dinletmeye başlayabilirsiniz.Benim tecrübeme göre bu ninniler/şarkılar bebekleri sakinleştiriyor.Oğlum 13 aylık ve hala en haykırmalı ağlamalarında bile,onun en sevdiği ninniyle  'ohhh' der gibi içini çekip,omuzumu kafasını koyuyor.

Bende çok işe yarayan ufak bir öneri;)Umarım sizin de işinize yarar.

Son olarak benim en çok sevdiğim,Emir'e hergün söylediğim şarkılar repertuarımızdan bir çocuk şarkısını paylaşım:)Dinlemek için BURAYA tıklayabilirsiniz.Herkese sevgiler...



Annelik eşittir Vicdan Azabı

İki  hafta önce,Kerem ve ben,ilk kez Emir’den ayrı tatile çıktık.2 gece 3 gün başbaşaydık,çocuksuzduk,özgürdük.

Aslında başbaşa yapacağımız ilk tatil planımız hazırdı,Aralık ayında ayarlanmış bir tatil bizi bekliyordu fakat son zamanlarda o kadar bunalmıştım ki,araya böyle bir kaçamak sıkıştıralım dedik,hem Aralık ayındaki tatil için hazırlık olur,Emir’in bizsiz ne yapacağını görmüş oluruz diye düşündük.

Fakat bu düşünce biletleri alıncaya kadar mantıklı geliyordu.Biletleri alıp,herşey hazır olduktan sonra,yani iş ciddiye binince,içimi derin bi korku ve vicdan azabı kapladı.Çocuğumu bırakıp tatile gidiyordum!Emir benim için ne düşünecekti,ne hissedecekti?Ya onu terkettim sanarsa,ya özlemekten ağlama krizine girerse?Ya psikolojisi etkilenirse? derken derken biz bu tatile gittik ve tatil boyunca  içimdeki ‘Emir bensiz ne yapıyor?Beni göremiyince ne düşünüyor?Ben kötü bir anneyim.’ duygusundan kurtulamadım ne yazık ki…Bana bu 2 günlük kaçamağın ne kadar iyi geldiğini ancak döndüğümde hissedebildim.


Bu duygunun benim kişisel eksikliklerimin yansıması  mı yoksa genel bir annelik halimi olduğunu sık sık sorguluyorum.Vardığım sonuç ise tüm annelerin,çocukları için süreçli vicdan azabı çekecek bir konu bulabilecek şekilde programlanmış olduğu.

Çocuklarımızdan ayrı geçirdiğimiz her dakikanın getirdiği suçluluk hissi,alınan herhangi bir yardımın getirdiği güçsüzlük  ve yetersizlik hissi, yorgunluğun yarattığı ‘ben niye böyleyim?’ hali nerden geliyor,nasıl öğreniliyor anlamıyorum?


Çocuklardan ayrı vakit geçirmek,şarj olmak,biraz  dinlenmek anne ve babanın en doğal hakkı değil mi?Böyle bir fırsat varsa niye tadını çıkarmayalım ki?Peki ben ne yapıyorum?Tatailde bile,Emir’i terkedip giden gaddar bencil anne senaryosunu yazıp oynuyorum.Peki Emir ne yapıyor?Annesini babasını mutlaka aklına getiriyor ve eminimki özlüyor ama sonuç olarak anneannesiyle ve dedesiyle güvende,mutlu,huzurlu ve bana bol bol gülerken,oynarken videoları geliyor.E daha ne isterim ki?

Yardım konusuna gelirsek;artık yardım almayı kabul etmeyi öğrensemde,buna hakkım olup olmadığı kısmına kendimi hala ikna etmiş değilim.Herşeyi ben yapmalıyım baskısı hergün içimi kemiriyor.Yemeyi de ben yapmalıyım,evim de mum gibi olmalı,Emir ile birlikte en yaratıcı oyunları oynamalı,ona hergün hava aldırmalı, en besleyici yemekleri yedirmeli,5 dk. bile televizyon açmamalı,asla yanından ayrılmamalıyım.Ben bunu yapabiliyormuyum?Ne yazık ki hayır.Bir yerden tutsam bir yer mutlaka eksik kalıyor,bu eksikleri tamamlayamamak bende beceriksizlik hissi yaratıyor.

Kerem geçen gün ben ona bu tarz bir konuda dert yanarken dediki,'Mükemmel anne olmak zorunda değilsin Pelin'.Bir anda ampül yandı kafamda,’doğru’ dedim.Niçin bu mükemmel olma çabası,bilmiyorum?Bu mükemmel anne olmaya çalışmak mı onu da bilmiyorum.Ben birşeyler yapmaya çalışırken,mükemmel olmaya çalışmak için yapmıyorum aslında,sadece Emir’i en iyi ne şekilde büyütebilirim diye düşünüyorum ve sanırım her anne gibi,ben de kendime biraz gereksiz bir baskı yapıyorum.Fakat dedim ya,annelik eşittir vicdan azabı,bunda mantık aramak gerek belkide.Düşünsenize,biz içimizde büyüttüğümüz bir insanı dünyaya getiriyoruz ve  onu yetiştiriyoruz.Yaptığımız her şeyi örnek alıyorlar,bizim dediklerimizle öğreniyorlar,bizim yedirdiklerimizle beslenip sağlıklarını koruyorlar.E bu tabloya bakıp,aklımızın bir bölümünü kaybetmeyelim de ne yapalım?Onlar için en en en iyisi nasıl olabilir diye çabalamaktan kendini kaybediyor insan sanırım.

Yine de herşey gibi bu olayı da abartmamak gerekli,biliyorum.Hani derler ya,çocuğunuza bağlı olun ama bağımlı olmayın.Doğru.Bağımlı değilim gibi geliyor fakat beynimin aynı şekilde düşünmediği kesin.Ben biraz kendimi düşünmeye başlayınca,beni azarlıyor.Maşallah lafa gelince bilmediğim şey yok ama uygulamada sıfırım.Beynim ve davranışlarım kendinden tamamen kopuk iki mekanizma gibi işliyor sürekli.

Yazımın başında bahsettiğim gibi,yakın zamanda bir tatilimiz var,bir hafta sürecek.Şuan bana sorarsanız tatil filan umrumda değil fakat gideceğim.Ve eminim ki özellikle ilk 2 gün telaştan,vicdan azabından ve özlemden aklımı kaybedeceğim,sonra alışacağım,çok güzel vakit geçireceğim ve döndüğümde kendimi harika ve tazelenmiş hissedeceğim.Yeterki Emir'in sağlığı yerinde olsun,bunlar güzel dertler:)

Son olarak konuyla ilgili,sevgili Blogcu Anne,Elif Doğan’ın blogunda paylaşmış olduğu Dr.Murat Kınıkoğlu’nun yazısını ben de paylaşmak istiyorum.Ben her cümlesine olmasa da,çoğuna katıldığımı söyleyebilirim.Bakalım,siz ne düşüneceksiniz?

‘’Modern yaşamın başımıza sardığı en büyük dertlerden birisinin ‘çocukların anne babalarına uyguladığı terör’ olduğuna inanıyorum. Etrafımda (kendim dâhil) bu terörden mustarip pek çok anne baba var. Hele anneler çocukları tarafından öyle bir sıkıştırılıyorlar ki çoğu farkında bile olmadan depresyona giriyor.
Geçenlerde uyku bozukluğu, sabah yorgunluğu, endişe hali ve kolay ağlama şikâyetleri ile gördüğüm hastama ‘Sizi üzen, sıkan önemli bir sorununuz mu var?’ diye sorduğumda ‘İki küçük çocuğum var…’ diye cevap verdi… Öyle acınacak bir halleri vardı ki anlatamam… Yanındaki kocası da başını salladı, iki küçük çocukları var ya ‘Depresyona girmek için daha ne olsun doktor bey….’ der gibiydiler.
Şurası bir gerçek ki bizim ülkemizde doğumla birlikte ailenin yaşamı baştan aşağı değişerek ‘bebeğin rahatını sağlama’ üzerine kurulu yeni bir dönem başlıyor. Bebeklik dönemi boyunca, anne babanın kendileri için vakit ayırmaları en büyük yasak, en büyük vicdan azabı…
Çoğu annede muazzam bir sahiplenme duygusu; televizyonda izlediğimiz Amazon belgesellerindeki yavruları boyunlarına asılı maymunlar gibi nerdeyse çocuklarını hiç kucaklarından indirmeyecekler.
Bir de işin ekonomi boyutu var. Doğumla birlikte, çocuğun ihtiyaçları bir daha hiç geriye düşmemek üzere aile bütçesinin en önüne yerleşiyor; çeşit çeşit biberonlar, bebek arabaları, pusetler, kucaklıklar, sırtlıklar, arabaya konan ayrı, arka koltuğa ayrı… Ya çocuk bezlerine ne demeli… Bantlısı bantsızı, sızdıranı sızdırmazı, yumuşağı ipek gibisi… Bizim popomuz popo değil miydi, altımızda zımpara gibi Amerikan bezleriyle büyüdük, hangimizin popo estetiğinde bir zayıflık var?
İşin garip tarafı bu ‘çocuk terörü’ belası daha çok bizim ülkeye has bir sorun gibi görülüyor. Amerikalı bir annenin çocuğunun peşinden elinde mama tabağı ile saatlerce gezdiğini duydunuz mu? Yakınımızda oturan Fransız bir aile var, sabah küçük kızlarının okul servisine binme saatinde evlerinin önünden geçiyorum, daha bir gün bile annelerinin pencereye çıkıp arkalarından baktığını görmedim. Bizim paşaların, prenseslerin okul servis törenini ise hepiniz görmüşsünüzdür; kapıdan elinden tutarak çıkarmalar, birlikte karşıya geçirmeler, servise bindirmeler, arkasından gözler yaşlı el sallamalar, öpücük atmalar… Sanki çocuklarını okula değil de hacca ya da cihada yolluyorlar…
Bebeklik, çocukluk derken, aileler arası en büyük mücadele ‘çocuğu en iyi okulda okutma’ engelli yarışları ile devam ediyor. Şu kurs iyi, bu daha iyi, şundan özel ders, o dershane, bu dershane…
Kemerleri sıkıp, uğraşıyoruz ki sonunda çocuğumuz gene paralı bir okula girsin ve biz de çileye devam edelim… Hâlbuki rahmetli babam, benim daha iyi bir okula gitmem gerektiğini söyleyen anneme ‘Oğlum akıllı malı nede, oğlum deli malı nede?’ şeklinde bir vecize söyleyip kenara çekilmişti. (Günümüz Türkçesiyle: Eğer çocuk akıllı ise zaten başarılı olur, yok akıllı değilse boşuna uğraşma en iyi okula da gitse adam olmaz)
Doğrusu zaman zaman çocukların bu rahatını ve saltanatlarını kıskanmıyorum dersem yalan olur. Oğlumun cep telefonu benimkinden yeni model, kızımın çizmesi annesininkinden daha pahalı ve çoğumuz şöyle veya böyle çocuklarımıza imkânlarımızı aşan bir yaşam tarzı sunmaya çalışıyoruz. Sabah işe giderken yakınımızdaki devlet okuluna giden çocuklarla karşılaşıyorum. Çoğunun ayağında (nedense bağcıkları çözük) tek tip, kocaman, marka bir bot var ve çoğunun anne babasının o botu almak için çok daha lüzumlu bir harcamayı ertelediklerinden eminim… Üstelik sağlanan o kadar imkâna rağmen hala halinden memnun olmayan ve daha fazlasını, yetmedi daha fazlasını isteyen mutsuz çocuklarımız var. (Bundan 40 yıl önce ilk depresyonun görülme yaşı ortalaması 29 yaş iken şimdi 14) Bilmem siz de benim gibi çocuklarınıza sağladığınız imkânları kendi çocukluğunuzdaki imkânlarınızla kıyaslıyor ve sinirleniyor musunuz?
İlkokulu bitirene kadar tek servetim beş-on bilye, bir lastik veya metal çember ve bir sapandı (O da herkesin eline geçmezdi özellikle çember). Bütün gün çemberin peşinde tabanlarım sızlayana kadar sokak sokak dolaşmaktan ne anladığımı hatırlamıyorum ama hava kararıp da yorgunluktan bitap eve geldiğimde son derece mutlu olduğumu çok iyi hatırlıyorum…

Unutmayalım ki çocuklarımıza vereceğimiz en güzel şey, neşeli ve mutlu bir aile ortamıdır. Gecelerini uykusuz geçiren, çocuğu için özel zevklerinden ve tüm hobilerinden vazgeçmiş anne babalarla mutlu bir aile ortamı sağlayabilir miyiz? Yapılacak şey belli… Tüm dünyanın ezilen anne babaları, çocuk terörüne karşı eyleme geçmenin zamanı geldi geçiyor… Birleşelim… Yarından tezi yok önlem alalım… Yaşamak bizim de hakkımız… ‘’

Bir bebek,bir köpek

Biri 13 aylık biri 66 aylık iki bebek annesiyim ben.

66 aylık olan,4 ayaklı ilk bebeğimi,evlenir evlenmez aldık yanımıza,o evimize geldiği andan itibaren aile olduk.O bizim ilk bebeğimiz,ilk endişemiz,ilk sorumlulumuğuz,ilk aşkımız,ilk oğlumuz oldu.İsmini de Paşa koyduk.Aslında ben ismini Marley koymak istiyordum,Marley&Me filmini çok sevdiğim ve çok etkilendiğim için için,fakat Kerem bu fikri beğenmedi,bu aralar her köpeğin adı bu filmden dolayı Marley olacak görürsün dedi.Sonuç olarak şuana kadar hiç Marley isminde bir köpeğe rastlamadım fakat Paşa isminde yaklaşık 7464 tane köpek tanıdım.Doğru karar,tebrikler:)Neyse...konuya dönelim.


Paşa kolay bir bebeklik geçirmedi.Şimdi bunu yazarken çok komik geliyor ama zor günler yaşadı.Öncelikle Pet Shop'tan alma hatasında bulunduğumuz köpeğimiz,tabii ki bir süre sonra  hastalandı.Uzun süren tahliller ve tekrarlanan hastalıklardan sonra,Petshop'ta verilmesi gereken iç parazit tabletlerinin verilmediğini ve tüm vücudunu,iç organlarını parazitler sardığı anlaşıldı.Bir gece mutfakta yanımda takılıyordu,bir anda keyifsizleşti,bir köşeye gitti kıvrıldı ve bir daha kalkmadı.Yemek yemiyordu,kafasını  bile kaldırmıyordu,kuyruk sallamıyordu.Tedavisi uzun ve zordu.Veterinerimiz yaşama şansının düşük olduğunu söylemişti.Şırıngalarla besliyorduk,hergün serumlar takılıyordu,iğneler yapılıyordu,kanlar alınıyordu.


Yaklaşık 10-15 gün sonra bir sabah uyandım,yine içimdeki aynı korkuyla Paşa'nın yanına gittim,'Allah'ım ne olur yaşıyor olsun,ne olur' diye yalvararak kafamı Paşa'nın yattığı yere doğru uzattım ve o beni görünce kafasını kaldırdı,vücuduna büyük gelen o iki kulağını havaya dikti ve deli gibi kuyruğunu sallamaya başladı:)Minik kuzu iyileşmişti.O gün ilk kez mamasını yedi,o günden beri doyuramıyoruz:)


Bol hastalıklı,bol tuvalet temizlemeli,bol 'hayır Paşa' cümlesini kullandığımız bir yıl geçirdik:)Paşa bir yaşına girdiğinde artık çok sağlıklı,kocaman ve haraketliydi.Laf dinlemeye de başlamıştı ve tuvalet eğitimi tamamlamıştı.Evde hiç birşeyi kemirmiyordu,akıllı bir genç adam olmuştu.Çok obur ve hiperaktif bir genç adam.

Bugün kendisi 5 buçuk yaşında,artık çok daha sakin çok daha akıllı ve uslu,kurduğumuz cümlelere kadar anlıyor ve evdeki herkesin ruh halini hissedip ona göre davranıyor.Sinirliysen bulaşmıyor,üzgünsen kucağına yatıp teselli ediyor,ağlıyorsan gözyaşlarını yalayarak temizliyor,tartışma varsa çok panik oluyor araya giriyor,eğer tartışma biraz hararetliyse sinirlenip fiziksel olarak müdahale ediyor.Mutluysan en en mutlu oluyor.Fakat tabii bunların hepsi bir yemek görene kadar,güzel bir yemek kokusu duyarsa hiç birşey umrunda olmuyor:)

Gelelim diğer bebeğe.....13 aylık Emir'e.

Emir bey gayet güzle bir bebeklik geçiriyor,maşallah diyelim.Kendisi doğduğundan beri bağışıklık sistemi kuvvetli.Kolay kolay hasta olmuyor,oluncada kolayca iyileşiyor,maşallah diyelim tekrar:)Emir doğduğunda en büyük korkum,alerjik bünyeli bir bebek olmasıyldı.Hapşursa,öksürse içim gidiyordu,ya Paşa'ya alerjisi varsa,ya ikisini aynı evde tutamassak diye ödüm kopuyordu.Neyse ki hiç bir problem yaşamadık ve bu riski atlattık.Doktorumuzun da Paşa gibi bir Golden Retriever sahibi olması bizim için çok büyük şanstı.Çünkü ilk doktor randevumuzdan itibaren,benim aklımdaki en büyük sorulardan bazıları şunlardı,,Paşa'nın tüyleri,Emir'le ilk tanışması,ilk teması nasıl olmalı?Odasına girmesinde,onu yalamasında problem var mı?


Bu soruların cevaplarını hem köpekleri hem de bebekleri iyi tanıyan birinden almak kadar insana güven veren birşey olamaz,dediğim gibi bu konuda gerçekten şanslıydık.Emir doğmadan öncede ise aynı konuyu veterinerimizle de konuşmuştuk,çünkü Paşa'nın Emir'i kıskanmasını,mutsuz olmasını veya fazla heyecanlanıp üstüne atlamasını istemiyorduk.Hem veterinerimizin hem de çocuk doktorumuzun tavsiyeleriyle,bizim sürecimiz şu şekilde ilerledi;

Emir doğmadan 2 hafta önce Paşa'nın uzun tüylerine veda ettik,kendisi traş oldu,yıkandı,aklandı paklandı.Emir doğduğunda hastanede yanımda annem kaldı,Kerem eve döndü,rutin devam etti,fakat eve dönerken Emir'in ilk gün üzerine giydiği tulumu Paşa'ya götürdü.Paşa tulumu 10 saniye kadar deliler gibi koklamış,daha sonra hiç umru olmamış.İkinci gün de aynı şekildeydi.Üçüncü gün biz hastaneden eve döndük.Eve girmeden önce,ana kucağında olan Emir'i kapının dışında,anneannesiyle beklettik.Önce Kerem ve özellikle de ben içeri girip Paşa'yı sevdik ve öptük,sonra Emir'i de içeri getirdik ve Paşa'nın koklamasına izin verdik fakat yalatmadık.Daha sonra teması kestik,10 gün boyunca Paşa Emir'e dokunmadı,yaklaşmadı fakat onun bulunduğu ortamlarda bulunmasında sorun yoktu,odasına da girmesine izin verdik.Çünkü nasılsa aynı evde yaşıyacaklardı,kaçamazdık.

Daha önce ki yazılarımda da bahsettiğim gibi,ben geceleri emzirirken Paşa beni hiç yanlız bırakmadı,mutlaka her nerede emziriyorsam gelip ayak ucuma yattı.Eğer salondaysak,Emir uyandıysa annem ve benden önce Paşa uyandı.Emir'in ilk ağlamalarında baya panik yaptı,gidip beşiğinin ucunda bekledi,altına girmeye çalıştı.Ben ne kadar uykusuz kaldıysam o da kaldı.

Yaklaşık 1 ay boyunca,biz Paşa'ya her dokunduktan sonra,ellerimize iyice yıkayıp sonra da dezenfektan kullandık.Sonrasında sadece yıkadık ve yavaş yavaş Paşa'nın Emir'e koklamasına ve ayaklardan başlayarak minik minik yalamalara izin verdik.


Emir 3 aylık olduktan sonra en sevdiği şey Paşa oldu.Onu her gördüğünde çok şaşırdı,onu izledi,gülümsedi.5. aydan sonra elini ona doğru uzatmaya başladı.7 aydan sonra Paşa'yı görünce çığlıklar ve kahkalar başladı.Çıldırmalar,ona gitmek istemeler,içine sokulmalar başladı.Biz bu hallerden ititbaren Emir Paşa'ya her dokunduğunda ellerini sabunla yıkamaya başladık.


Bu süreçte Paşa çok değişti.Emir'in eve geldiği ilk gün,herkes Emir'in başında agucuk gugucuk yapıp,Paşa'ya hiç yüz vermediği bir anda orta yere çişini yaptı ve çekti gitti.Biz bunun olabileceğini tahmin ediyorduk,ona kızmadık,normalde olsa çok kızardık,sadece 'hayır' demekle yetindik ve gidip sakince ortalığı temizledik.Sonra herşey normale döndü,bir daha böyle bir tepki görmedik,aksine Paşa tahminimden çok daha anlayışlı ve sakin bir köpek oldu.Ona gösteridğimiz ilgi ister istemez azaldı  fakat sevgimizden en ufacık bir eksilme yok ve bence o da bunu hissediyor ve bize biraz mesafe koymamıza izin veriyor.Emir'in oyuncaklarını biliyor ve onlara dokunmuyor,Emir uyuyorsa koridordan geçmiyor.Eğer koridorda kaldıysa,içeri giderken ayağından ses çıkmasın diye yavaş yürüyor.Zaten havlamayan bir köpekti,hala havlamıyor.Fakat bazen Emir'in anneannesinde kaldığı geceler oluyor,o zamanlar resmen eski haline dönüyor,şımarık bir bebek oluyor,evin içinde koşuyor,mutlu oluyor,peşimizden ayrılmıyor ve aşırı heyecanlanıyor.Bu halini görünce resmen içim gidiyor,üzülüyorum ve vicdan azabı çekiyorum.Fakat evimizde bebek olduğu için,şuan ne yazıkki daha fazla ilgi Emir'in üzerinde.

Son 1-2 aydır daha da samimiler.Emir'in ona sevgisi en üst noktalarda.Gün içerisinde defalarca gidiyor Paşa'nın kucağına yatıyor,onu okşuyor,cici cici diye kafasını seviyor ve öpüyor.Bence bu Paşa'yı da çok mutlu ediyor,şımarıyor ve Emir'i yalamaya başlıyor.O onu yaladıkça mutluktan kahkahalar atıyor.İkisini izlemek muhteşem,tam hayal ettiğim gibi.

Fakat Emir'in dengesini sağlayamadığı ve yürüme denemleri yaptığı bu dönemde benim işim biraz zorlaştı.Çünkü sürekli Paşa'nın tepesine çıkmak isiyor,tutunarak yürümek istiyor,e Paşa sıkılıyor ve yoluna devam ediyor,bizimki düşüyor yada Paşa o anda hop diye bir anda oturuyor bizimki dengeyi kaybediyor,çok çok dikkat etmem gerekiyor.Paşa'nın canını da acıtmaya başladı.Elini ağzına sokuyor,dilini çekiyor,gözüne parmağını sokuyor,kuyruğunu çok sertçe çekiyor,tüylerini koparıyor.Benim gariban oğlum ise kaçıcak delik arıyor.Artık hijyen olayı kontroleden çıktı,ben de umursamıyorum,eğer Emir ellerini Paşa'ya çok fazla yalatırsa yıkıyorum ama her defasında göremiyorum ki.O yüzden artık takmamaya çalıyorum.Onları kendi haline bırakıyorum.


Ben çocukluğumdan beri bu sahneyi hayal etmiştim.Bir köpek ve bir bebek.O yüzden mutluluğum tarifsiz.Gerisi umrumda değil,kim ne demiş,pismiş,mikropmuş,hiç birine kulak asmıyorum ve inanmıyorum.Hayvan sevgisinin,sağlığı ciddi derecede tehtit eden bir durum olmadığı sürece,diğer herşeyden daha üstün ve faydalı olduğunu düşünüyorum.Emir şuan hayvanlara inanılmaz ilgili,her yerde gösteriyor,kitaplarda bile görse öpüyor.Bir çok hayvanın çıkardığı sesleri çıkarıyor ve onlara karşı çok şevkatli.Bunun her geçen gün daha da güzelleşeceğini ve ona daha iyi geleceğini biliyorum.

Evimi Paşa'sız düşünemiyorum,ona hayvan bile demek bile ağrıma gidiyor.Çünkü insanlar,sanki var olan en vahşi canlı değillermiş gibi,'hayvan' kelimesi hakaret olarak kullanıyorlar.Ömür boyu gücüm ve imkanım olduğu sürece bir sürü 4 ayaklı bebek evlat edinmek istiyorum.Kendime ve çocuğuma gerçek sevgiyi yaşatmalarını ve ailemizin bir üyesi olmalarını istiyorum.
İki bebeğimi de çok  ama çok  seviyorum:)




Emir'den son gelişmeler -2-

Emir  2 gün önce 13 aylık oldu.

Son 1 haftadır adımları ve dengesi çok güçlendi.Her an yürüyebileceğine dair inancım arttı.Heyecanla bekliyoruz fakat yürümeye başladıktan sonra bizi bekleyenlere hazır mıyız bilmiyorum:)

Haftada iki gün,45 dk.,anne-bebek oyun gruplarına başladık.Emir bey’in sosyalleşmesi açısından iyi olacağını düşünüyorum.İki farklı yere gidiyoruz,birinde çok mutlu,ötekinde ise her hafta daha fazla huysuz oluyor.Tüm bebekler tatlı tatlı oynarken,benimki ‘ıh ıh’ huysuzlanıp,habire kucağımda durmak istiyor.Bir grupta daha iyiyken,niye öbüründe kötü anlamıyorum.Deneme dersinde herşey harikaydı,çok sevmişti,ama şuan  öyle değil.Canı mı acıdı,birşeyden mi korktu,ben mi görmedim? diye düşünürken en son dersimizde birşey farkettim.Bu gruba ilk gittiğimizde 3 anne 3 bebektik,her geçen hafta bu sayı arttı,şuan neredeyse 8 bebek olduk sanırım,bu sayı annelerle birlikte 16 oluyor ve sanırım kalabalık onu biraz tedirgin ediyor.Üzülmüyormum desem yalan olur,huysuz annesine mi benizycek diye korkuyorum açıkçasıJSosyal babasına benzesin istiyorum.Çocuğumuza geçen genleri biz seçebilsek keşke.

Geçen hafta,karı koca başbaşa 2 gece 3 gün tatile gittik ilk kez.Tatili kendime zehir ettim birazcık fakat dönünce bana ne kadar iyi geldiğini anladım.Bu sebeple biletlerini taaa 1 sene öncesinden aldığımız,Aralık’ta bizi bekleyen tatilimiz için,daha az vicdan azabı çekip,mutlu olma moduna geçmeye kendimi ikna etmeye çalışıyorum.

Emir artık geceleri uyanmıyor millet.En öncmli haber bu.Artık kesintisiz 11 saat uyuyor.Ne büyük gelişme,ne büyük mutluluk bir bilseniz.Uyandığı geceler elbette oluyor.Hatta haftada 4 gece uyanmıyorsa 4 gece uyanıyor ama hemen uykuya dalabiliyor.Ya biberonla mama veriyorum yada kucağıma alıyorum,hemen uykuya kaldığı yerden devam ediyor.Uyanmasının ise mutlaka bir sebebi oluyor,diş ağrısı yada pijamasının ıslanması gibi…Artık buna eminim,sebepsiz uyanmıyor. Uyku eğitiminden sonra bozulan öğlen uykularımız ise düzene girmeye başladı.

En sevdiği,en çok güldüğü ve en çok oynadığı oyun,’ce-eeee’ ve her fırsatta,bazen perdenin arkasına geçip,bazen kapının yanından,bazen kafasına battaniye örterek,bazen yatağından,yani fırsat bulduğu her yerden,7564758 kez üstüste ce-eeeee yapıyor:)Artık oyuncaklarıyla kendi kendine daha uzun oyun oynayabiliyor,bazen 20 dakikayı buluyor.

Bana fena halde takmış durumda,hiç gözünün önünden gitmeyeyim istiyor.Benden ayrılmak istememe dönemine girmiş bulunuyoruz.Eskiden ağladığında babasında da sakinleşirdi,artık imkan yok,illede anne.O bana sardıkça ben de ona sarıyorum.Kendime hiç zaman ayırmaz oldum,sürekli Emir modundayım.Tatile çıkmamızın sebebi de buna bağlı yaşadığım bunalmaydı ama elimde değil.Yapışık vaziyette yaşıyoruz:)



Geçen sabah odasından beni çağırdığını söylüyor Kerem.’Annnee gel’ demiş hemde bir çok kez.Ben uyuyormuşum,duymamışım.Niye uyandırmadın diye kızdım Kerem’e,’ne biliiim kıyamadım,az sonra nasılsa uyanıcaksın,biraz daha uyu diye düşündüm’ diyor.Bence kıskandı:)Hihihi..

Paşa’ya daha da çok sarılıp öpüyor.Babası beni,ben de Paşa’yı kıskanıyorum:)

Artık kaç dişi çıktı sayamıyorum.Çok çıktı,çok.Özellikle arka taraflar vahim durumda,eli sürekli kulağında,yanağında.Bugün sayıyım ve not ediyim diş sayımızı.


Artık eline bisküvü veriyorum ve yiyiyor.Çok şaşırıyorum o kadar büyüdüğüne,hatta inanamıyorum ve yarısında elinden bisküviyi alıp ben yediriyorum.Doğru yapmıyorum sanırım ama korkuyorum.En korktuğum şeylerden biri boğazında birşeylerin kalması.

Geçen Pazar sallıncakta sallanmaktan ilk kez zevk aldı,çok güldü.Daha önce pek tepki vermiyordu.Bu sefer kahkalar attı:)

Artık aldığım kıyafetler daha çok yakışıyor sanki,daha komik oluyor:)Hele kot giydirmeye bayılıyorum fakat ayakkabılar hala ayakta durmuyor,çıkarıyor,sadece ayakkabıyı değil çorabı da çıkarıyor,deli olucam.İlk adım ayakkabısı alıyım diyorum,sonra diyorumki,kime ne alıyorsun,10 dakika tutmayacak ayağında,bir yolunu bulup çıkarıcak.

Yakın zamana kadar,pusetinde uzuuunnn zaman söylenmeden dururdu,birlikte dışarlarda gezerdik.Artık öyle değil,çok haraketlendi,sıkılıyor.Hadi indir beni emekliyim,geziniyim,kucağına çıkıyım,keşif yapayım diyor,mutsuz oluyor.

1 yaşına girdiğimizden beri ışık hızıyla büyüyor,herşey daha da hızlandı.O büyüdükçe paylaşımlarımız artıyor,paylaşımlar arttıkça sabırsızlanıyorum. Zaman çabuk geçmesin demiyorum,hadi biraz daha zaman geçsin daha çok şey yapalım diyorum.

Son olarak;çok tatlı çookkkk,her gün daha da tatlılaşıyor sanki…:)




Herkese sevgiler…

30 yaş gözüktü, 'Zamanda yolculuk modu' devrede

Evet,başlıktan da anlaşılacağı gibi,eskilere gittim yine ben.Çok yakın bir zamanda 30 yaşına girecek olmak beni etkilemiyor diyorum ama acaba son günlerde bu kadar herşeyin ne kadar değiştini düşünmem,buna mı bağlı?

Küçükken tek istediğim şey büyümekti,hep 30 yaşına girdiğimde nasıl bir kadın olacağımı merak ederdim.Ne yapıyor olacağım,nasıl görüneceğim,nasıl bir hayatım olacak?

Büyümenin getireceğini sandığım o özgürlük, gözümde büyüttüğüm gibi  önemli gelmiyor artık.Çünkü o zaman ihtiyacın olan özgürlüğün tanımı,kısaca anne ve babadan ayrı bir hayat isteği,zamanla değişiyor.Hayat şartları ve yaptığın seçimler sana iser istemez bir kısıtlamlar getiriyor,bunun adı kısıtlama değil,sorumluluk sanırım.

Sorumluluklarla birlikte,hepimizin birbirine ayırdığı süre azalıyor ve birbirimize zaman ayırabildiğimiz zamanlarda ki paylaşımlar da farklılaşıyor.Mesela ben son ne zaman karnıma ağrılar girecek kadar güldüğümü hatırlamıyorum.Düşünüyorumda,ne çok gülerdik eskiden.Bir cümleye,hatta bir kelimeye…Gözümüzden yaş gelene kadar gülerdik,karnımız kasılırdı.O kadar çok gülerdik ki,gülmemeyi başarmak için o kişinin yanından kalkmam gerekirdi…Artık okadar çok gülecek kadar vaktimiz yok sanırım.İnsanlar her söylediklerini tartarak  konuşuyor,herkes çok dikkatli..Karşımızdakini kırmaktan yada hakkımızda kötü birşey düşünülmesinden korkarak,ağzımızdan çıkanı yüz kere düşünür olduk.Hep birşey ispatlamaya çalışıyoruz.Sohpetler hep kendi etrafımızda dönsün istiyoruz.Bizim hayatımız,bizim yaşadıklarımız,bizim fikirlerimiz…Hep karşındakini birşeylere ikna etme çabası…Şanslıysak,geçmişten getirebildiğimiz dostlarımız varsa,onlarla özlediğin samimiyeti yakalayabiliyorsun.Yine de tam olarak eskisi gebi değil,belki de tam olarak eskisi gibi olsa tuhaf olurdu değil mi?Değişmek ve büyümek hayatın bir gerekliliği…

Fakat herşey daha keyifliydi eskiden.Mesela saatlerce yapılan telefon konuşmaları olurdu,manasızca….Okulda yeni gördüğüm arkadaşımla ,eve gelince 1 saat telefonda konuşurduk.Annem kızardı,’yeter kapat şu telefonu’ diye.Kapatmazdık yinede,5 dakika fazla uzarsa o sohpet,kardı bizim için…

Birbirimizin evinde kalırdık,uykusuzluktan bayılana kadar konuşurduk...Ne konuşurduk acaba o kadar?

Pijamalarla otururduk televizyonun karşısına,dünyanın en saçma programını izlerdik birlikte.Pijamaları akşama kadar çıkarmazdık,saçımız başımız karışmış,yüzümüz gözümüz şişmiş…Bir gün içinde kaç film izleyebileceğimizi düşünürdük.

Başkalarını ve kendimizi mutlu etmek daha kolaydı,bunun için daha çok istekliydik sanki ve kesinlikle daha doğaldık.

Daha mı az düşünüyorduk acaba?Bu yüzden mi kaybettik bazı şeyleri?
Sorumluluklar olmasaydı kaybetmeyecekmiydik o büyüyü?

Birine telefon açmak bile yük geliyor çoğu zaman.Bir misafir ağırmak,bir sofra kurmak,iyi bir sohpet etmek için bir sebep gerekiyor,plan yapmak gerekiyor.

‘Haftasonu sizde kalmam lazım’ ya da ‘bugün sana mutlaka uğramam lazım’ diyebilen kişilerdik eskiden.Ya da sormadan sadece kapıyı çalıp gelebilenler vardı.Benim artık ailem haricinde,en az 2 kez mesajlaşmadan ve  telefonla konuşmadan kapım çalmıyor.

Değiştik,büyüdük…Ya da değişimlere bahane bulmak için büyümeyi kullanıyoruz.İş güç,çocuk çocuk,ev….derken geçiyor zaman,iyice kayboluyor büyü…

Bundan 30 sene sonra hala iyi ilişkilere sahip olmak istiyorsak daha çok çaba göstermeliyiz sanırım.Sevdiklerimize ve bu günümüze daha çok sahip çıkmalıyız.Daha çok  yanında olmak,mesafeyi bahane etmemek,trafiği düşünmemek,telefon açmayı ertelememek,önemli günlerde yanlız bırakmamak,bazen bıktırana kadar kapıyı çalmak,bazen ‘off’ latana kadar aramak,merak etmek,sesini duymak,ayıp mı olur diye düşünmemek,üşenmemek,gurur yapmamak,rahat olmak,affetmek,sarılmak,iltifat etmek,birlikte ağlamak,birlikte içmek ve en önemlisi karnına ağrılar girene kadar gülmek lazım….:)

Geçmişi ve bugünü sık sık kıyasladığım bir moddayım ben bu aralar.En çok da,gün bitiminde Emir’i yatağa yatırıp üstünü örttüğümde, onun yerinde olmak istediğimi farkediyorum son günlerde .Annemin ve babamın küçük kızı olmayı özlüyorum,çocuk olmayı özlüyorum…Keşke 1-2 günlüğüne  eski odama ve yaşantıma dönebilsem diyorum ama 1-2 gün sonra geri geliyim,Emo’yu özlerim:)

Herkese sevgi dolu bir hafta diliyorum….