İlham

İlham gelmesi...

Siz hiç yaşıyor musunuz bunu?
Hissedebiliyor musunuz hiç?
Durup dururken içiniz kıpır kıpır oluyor mu birşeyler yaratmak ve paylaşmak için?
Ya da hayatınızda size bunu hissettirebilecek şeyler var mı?

Bir şarkı olabilir…Bir melodi,bir cümle,bir çizim,izlediğiniz bir film,bir koreografi,bir kitap,bir fotoğraf,bir yemek tarifi,bir replik…Ya da belkide en güzeli....bir kişi …ve o kişinin yarattığı herhangi bir şeye tanık olmanın verdiği  heyecan…

Hissettiğiniz o duyguyla,sizi siz yapan şeyle ilgilenme ihtiyacı sarıyor mu her yerinizi?

Sizde de var mı bu duygu?

Umarım vardır çünkü varsa çok şanslısınız siz.

Hobiniz de olsa,işiniz de olsa farketmez,şanslısınız.Çünkü hayatta size gerçekten siz yapan o özel şeyi bulmuşsunuz demektir.Zamanın nasıl geçtiğini bile farketmediğiniz,gerçek anlamda mutlu olduğunuz o ‘şey’.Her ne olursa olsun,bir anda -genelde hiç beklemediğiniz bir anda- yaşadığınızı hissettirebilen,bazen neden yaşadığınız bile anlamanızı sağlayacak kadar güçlü olan o yaratma isteği.Size şükrettirebilen,iyi ki yaşıyorum dedirtebilen o dürtü…

Bunu yapabilen bir insan olmak istemezmiydiniz?Sizin sayenizde birşey öğrenmiş,vazgeçmemiş,gülümsemiş ya da hayatında birşeyleri değiştirebilmiş birilerinin olduğunu düşünsenize…Fikri bile hayatı daha farklı yaşamak isteği uyandırıyor bende.





Bazen öyle güzel bir cümle okuyorm ki,o cümle sanki o an bana ulaşması için yazılmış gibi geliyor,bu kadar doğru zamanlama nasıl olabilir ki diye hayrete düşüyorum.

Ya da bir anda bir şarkı çalıyor ve tüylerim diken diken oluyor.Nasıl oluyor bu hala şaşırıyorum.Nasıl o notalar beni tam ihtiyacım olan zamanda bulup,bu kadar derinden etkileyebilir ki?

Sonra bazen yağmur yağıyor....herşeyin iyi olacağını hatırlatıyor bana...

Bir diğeri ise,birinin başkasını mutlu etmesine tanık olmak.İhtiyacı olan şeyi ona vermesi veya yardım etmesi ya da süpriz yapması,her hangi bir şekilde mutlu etmesi....vs. Bir insanın başka bir insanın hayatına bir şekilde dokunması,bana başka insanlara birşeyler hissettirebilecek şeyler yapmak için ilham veriyor.Üretmek için,mutlu olmak için,hayatı en güzel şekilde yaşayabilmeyi öğrenmek için,kendimi keşfetmek için,korkularımın üzerine gitmek için,yeni bir adım atmak için,sevmek için,başarılı olmak  için,huzurlu olmak için ve hayal kurmaya devam etmek için ilham veriyor.

Yaşadığım hayatı düşününce teşekkür edebileceğim tanıdığım ve tanımadığım o kadar çok insan var ki…Belkide bu insanlar ilham perilerdirler,dimi?:)

Kendimizi en iyi ifade edebildiğimiz şeyi bulabilmemiz,buna sonuna kadar inanmamız ve ilham perilerilerimizin hayatlarımızın her anında karşımıza çıkması dileğiyle...





Emir uyuduktan sonra...

Emir uyuduktan sonra ‘benim’ zamanım başlıyor.İple çekiyorum saat 7’yi.Oğlum erken uyuduğu için şanslıyım,kendime ayıracak zamanım kalıyor.Fakat bir süredir,bu zamanlarda ne yapacağımı bilemez halde buluyorum kendimi.

Aslında çok uzun gözüken bu zaman dilimi,göz açıp kapayıncaya kadar geçiyor inanın ve bu bende stres yaratmaya başladı son günlerde.Stres doğru kelime mi bilmiyorum,panik diyebilirz belki.Ne yapsam,hangi birini yapsam paniği ve bu panikle hiç birşey yapamama hali.Daha önce böyle değildim,çok güzel bir şekilde kullanabiliyordum bu vaktimi.Bazen böyle günler oluyordu tabii ki,genelde yapıcak çok şey varsa bu durumu daha çok yaşıyordum yada çok yorgunsam yattığım yerde kalıyordum.Fakat şuan durum farklı.Yorgun da olsam,işim de olsa,ben HİÇ BİRŞEY YAPMIYORUM ve bunun vicdan azabıyla gidip yatıyorum.

Emir uyuduktan sonra ilk işim mutfağa girip kahve yapmak oluyor.Kahvenin olmasını beklerken kendimi koltuğa atıyorum,’Ohhhhh’ diyorum.Kahve hazır,bir heyecanla kalkıyorum,hazırlıyorum azıcık sütle ve o an ki moduma uyan bardağımla.Balkona çıkıyorum,Kerem’le.Bugün ne yaptık,ne ettik konuşmaları başlıyor,e daha yeni fırsat bulabilmişiz gerçekten konuşmaya.Kahveler bitince,hemen içeri,koltuğa tünemece ve kafamdan geçen milyonlarca düşünce.Sizi bu amaçsız düşüncelerle başbaşa bırakıyorum şimdi,yazarsam bir çözüm bulurum belki dedim,ya da bana çözüm bulabilen biri çıkar.Buyrun:

‘’Hangi diziyi izlesem?Dizi izlemiyim yaa,bişiyler yazıyım,Emir bugün ‘gak’ dedi,yazıyım ki unutmıyım.Ammaaaaannn birazdan yazarım.Ben en iyisi azıcık internete giriyim,bakıyım bloga giren,yorum bırakan olmuş mu?Telefonum nerdeydi?İnstagramda neler oluyo ki acaba?Ay hangisine baksam.Tüh saat 20.30 olmuş.Ayyyyyy çok çabuk geçiyo yaaaa….Puffff…Dizi mi izlesem ya ama dizi izlersem şimdi kaptırıcam kendimi,başka bişiy yapamıycam.Azıcık Kerem’e sataşıyım.Kereemmmm canım sıkılıyo…(Kerem’den fikirler:şunu yap bunu yap,annemde yok ki,annem olsa bi dışarı çıkardık iyi gelirdi..)Ay içim dahada sıkıldı,saat de dokuz oldu,birşey mi yesem?Ay bu saatte birşey yenir mi ya?Bir kaşık nutella'dan birşey olmaz.(bazen yenilir,bazen yenilmez)Off  bir saat sonra Emir’in mamasını yapıyım,hazır olsun.Ya ben daha hiç bişey yapmadım.Allah’ım bu değerli saatleri harcıyorum!!!Kalk Pelin kalk!Biraz montaj yap,bir sürü video var dokunmadığın.Ama şimdi başlarsam gaza gelicem,sonra uyumıycam,yarın napıcam uykusuz?Ben bunu gündüz vakti yaparım bir ara.İnstagram’da bir değişiklik var mı ki?Emir mi ağlıyor?Kerem noooooolurrrr sen giiiiittttttt.Emir tekrar uyudu,bu sefer birşeyler yapıcam,saat 21.30!!ÇOKKK SIKILDIMMMM!!!Oje mi sürsem?Şimdi Emir uyanır bozulur,yarın sürerim.Emir’i özledim galiba,deli miyim?Kerem bak bugün ki resmine.(Kerem’e Emir’in gün içinde çekilen tüm fotolar yollanır)Saat 22.00.Biraz uykum mu geliyor yoksa?Allah beni bildiği gibi yapsın!Mamasını hazırlıyım bari.Mama hazır,azıcık uzansam şuraya,2 dakikacık.,belim çok ağrıyor.(Kerem’den uyarı:uzanma,uzanırsan uyursun)Uyumam yaaa,azıcık belimi dinlendiricem.Ay gerçekten çok  uykum geldi,ben kalkıyım en iyisi,instagrama bakıyım.Herkes tatilde,benim bronzluğum bile geçmeye başladı.Pufff….Azıcık dizi açıyım en iyisi,kafam dağılır.Birazda uzanıyım.Ohhh….Saat 22.30.Emir ağlıyor.Mamasını yedirmek için kalkmam gerek,gözlerim kapanıyor.(Sürünerek kalkıldı,mama yedirildi,Emir’in en tatlı hali,uykuda yemesi,yüzünün aldığı binlerce şekil…Emir’e tekrar aşık olundu)Salona geri gelindi.Saat 23.00’a geliyo,uuuuu çok geç olmuşşşşş,ben en iyisi yatağa gidip biraz kitap okuyayım(Yatağa yatıldı)Kitabı açalı daha bir dakika oldu,iki sayfa bile okuyamadım ve bayılmak üzereyim yaaaa!Pes!E ben bu akşam çok verimli şeyler yapıcaktım hani?Yarın söz,söz yarın yapıcam!ZzZzZzzZzzzzzzz.............''

Bodrum’dan döndüğümüzden beri durum bu.Niye böyle oldum ben yaaaa?:(

Neyse..Saat 20.32 olmuş.Ben en iyisi azıcık dizi izliyim….

Emir'in 6 Ay Videosu

Emir için yaptığım,hayatının ilk altı ayından görüntüler olan videoyu sizine paylaşacağım için,bu post benim için çok özel...



Emir'le ilgilenip aynı zamanda sürekli peşinde kamerayla dolaşmak çok kolay olmasa da,bu güzel günlerin unutulmaması ve en basit anlarımızda ki güzelliklerin her zaman hatırlanması için,sürekli çekim yapmayı ihmal etmiyorum.


Bir sonra ki ve asıl önemli projem olan EMİR'İN İLK YILI videosu,çok daha detaylı,kendisinin doğumundan itibaren,pek çok ilkini içerek bir video olucak.

Emir şuan 10 aylık oldu,planım o videoyu birinci doğumgününe hazır etmek.O yüzden önce bunu paylaşmak istedim,küçük bir tanışma olsun:)

İzlemek için...TIK TIK 

Herkese sevgiler....

Pelin's Playlist -3-

Çok güzel şarkılar paylaşacağım bugün...
Bence bir kahve yapın ve kulaklıklarınızı takın...

Dinlemek için şarkı isimlerine tıklamanız yeterli.

1-Dust To Dust--The Civil Wars (Şarkının sözleri çok çok güzel...Şiir gibi....Belirtmeden geçemeyeceğim)
2-All This Time--One Republic
3-Are We Really Through--Ray LaMontagne ('something's wrong...' kısmı,her seferinde içimi acıtıyor olabilir)
4-Jeff Buckley-Forget Her
5-This year's Love--David Gray



Lohusalık

Lohusalık uzun zamandır yazmak istediğim konuydu.Tanımı ve yaşattığı değişiklikler Vikipedia’ya göre şu şekilde;

‘’Lohusalık bir kadının doğumdan sonra yaşadığı yaklaşık 6 haftalık süreci tanımlayan doğum sonrası döneme verilen isimdir. Lohusalıkta hormon seviyeleri ve rahim boyutları gebelik öncesi seviyelere geriler.Lohusalığın ilk haftasında psikolojik olarak değişiklikler yaşanabilir’’

Benim yazacaklarım ise benim tecrübe ettiğim bazı detaylar.

PSİKOLOJİ

Benim lohusalığım çok iyi geçti diyebilirim,bu konuda gerçekten kendimi şanslı hissediyordum.Çünkü doğum sonrası depresyonu veya yeni annelikle ilgili endişeler yaşamadım ve bu benim korktuğum birşeydi,çünkü kolayca depresif olabilen ve çok kolay duygu durum değişiklikleri yaşabilen bir karakterim var.Neyse ki benim moralim bile bozuk değildi tam tersine çok mutluydum.Fakat hala eski Pelin değildim,hamile Pelin de değildim.Bu başka bir Pelin’di.Hamilelikteki Pelin’e kıyasla hiçte fena biri değildi ama hala eski haline dönememişti.E haklıydı,o kadar hormonun eski haline dönemesi kolay mı?

Bu konu ile söyleyebilecğim ilk ve en önemli şey;lohusalığın 6 hafta yani 40 gün sürmediği.Ben doğumdan ancak 3 ay sonra kendimi,yavaş yavaş normal hissetmeye başladım,emzirme bittikten tam bir ay sonra ise psikolojik olarak tamamen eski Pelin’dim.Ha bitti ha bitecek bu dönem diye beklerken bitmediğini farkettiğinimde şaşırıp ben ömürboyu böyle mi kalıcam acaba diye düşünmedim değil.Yeni itiraf etti eşim,o da böyle düşünmüş:)Özellikle ilk aylarda ki o yoğun emzirme dönemi biraz azalmadan,kendini eskisi gibi hissetmek zor, önce bir kabul etmek gerek:)

İlk kez,hastanedeki ikinci günümde çok ağladığımı hatırlıyorum.Oda çok kalabalıktı,ben emzirme sebebi ile çok terliyordum ve tuvalete gitmek istiyorudum ama gidemiyordum,çünkü annem üstünü değiştirmek için eve gitmişti,nedense başka kimseye söyleyemedim,çekindim.Aynı anda Emir yeni doğan sünneti olmaya gittiği için aklım ondaydı,fakat yapacak birşey yoktu.Odada 15 kişiydik ve benim tek istediğim ağlamaktı ama ağlayamıyordum.Herkes sonunda benim fenalaşmamı farketmiş olsa gerek,bir anda odayı boşalttı ve ben deliler gibi ağlamaya başladım.O sırada annem geldi ve kayınvalidem de vardı.Biraz onlara dert yandım fakat asıl sebep bu değildi tabii.Yeni doğum yapmıştım ve canım ağlamak istiyordu. Bu ağlama bana çok iyi geldi,annelerimin hassaslığımın normal olduğunu söylemeleri ve benim güzelce bir duş almamla normale dönmüştüm.

Eve dönmeyi çok istediğimi söyleyemem.Çünkü hastanede herşey çok kolaydı:)Neyse ki Emir’in ilk araba seyahatini yapacak olmasının heyecanlı mutluluğu ve benim elime kamerayı almamla,ağlayıp zırlmaya fırsatım olmadan eve dönmeyi başardık.

Eve döndükten sonra ise farklı bir duygusallık ve hassaslık başladı.

Haberlerde annelerle ilgili birşey görünce ağlıyordum,Emir’e bakınca mutluluktan ağlıyordum,emzirirken aramızdaki bağa inanamayarak ağlıyordum.Dokunsalar ağlıyordum yani:)

Lohusalığın bana yaşatığı en komik duygusal durum ise,hamileliği çok özlemem oldu.’Bitsin artık yürüyebilmek ve oturabilmek istiyorum’ diyerek gün saydığım hamileliğim gerçekten sona erince bana bir haller oldu.Sanırsınız ki çocuğu zorla çıkardılar.Ay bir hüzün,bir saçmalık.Kadın doğum doktorumu filan özlüyordum.Dışarı çıkabildiğim anlarda,her neredeysem ‘ay ben en son burdayken hamileydiiiiim’ diye sızlanıyordum.İlk doktor kontrolüne gittiğimde karnımı açtım direk,sanki ultrasona gelmişim gibi.Kerem’le muhabbetimin önemli bir bölümü hamileliğimle ilgiliydi.

Emir’i bir saniye bırakıp dışarı çıkmak istemiyordum.Tek istediğim onunla olmaktı ve emzirmekti.

Bize birşey olursa Emir’e kim bakar,kim büyütür korkusu başladı.Ölmekten korkmak,daha doğrusu biz ölürsek Emir’in yaşayacaklarından korkmak gibi bir fobi oluştu. Arabaya binerken,iki dakikalık mesafede bile emniyet kemerini takma gibi güzel alışkanlıklar kazandım.Çünkü artık riskleri minimum indirmek istiyordum,hala aynı düşüncedeyim.

Emir hiç büyümesin istiyordum.Hep böyle kollarımda kalsın.Zaman dursun,biz böyle yapışık yaşıyalım,annem çok kızıyordu bu lafıma,büyümesin deme kızım,kilo almayacak küçük kalıcak diyordu:)

Lohusalığımı annemin yardımı ile geçirdiğim için çok şanslıydım.Özellikle ilk  haftalar,her ihtiyacımda yanımda Kerem yerine annemi istedim.Bu herkesde farklı olabiliyor tabii ama benim için  annem yeni bir boyut kazandı:)Annem artık sadece benim annem değildi,annem bir anneydi!Beni anlayabilen tek insandı,yeni yaşamaya başladığım bu bebek gezegeninde kendimi yapayanlız hissederken,annem en iyi arkadaşım,tek dayanağımdı.En yakınımdı,bebeğimi en az benim kadar sevdiğini bildiğim kişiydi.İlk 30 gün yanımdan hiç ayrılmadı,sonra yavaş yavaş, alıştıra alıştıra evine döndü.Evine dönmesi beni hem mutlu ediyordu hem de çok sinirlendiriyordu.Sinirlenmemin tek sebebi ‘korku’ydu.Bu yola birlikte çıkmıştık sanki,biz bir takım olmuştuk ve o beni terkedip gidiyordu.Bu sinir bir süre sonra geçince,yerine huzur geldi.Kocamla ve bebeğimizle başbaşa,bir aile olmamızın  huzuru…


EMZİRME VE PSİKOLOJİSİ

Emzirme konusu benim yeni hobim oldu bu süreçte.Habire Emir ne kadar emdi,süt yetti mi,ne yapsamda sütüm artsa gibi düşüncelerle meşguldüm.İlk üç ay bol olan sütümün bir anda azalması ile bu yeni hobimi takıntıya dönüştü.Valla abartmıyorum,habire ağlıyordum sütüm niye az diye.E ağladıkça sütüm daha da azalıyordu,taktıkça daha da etkileniyordu.Bunu diyenlere inanmazdım ama ne zaman üzülsem daha az süt sağıyordum,ne zaman umursamasam neredeyse 2 katı kadar fazla sütüm oluyordu.Emir’i sırf kilosunu ölçtürmek için doktora götürüp duran annelerden olmuştum.Doktorumuz beni sütümün yeterli olduğuna ikna etmek için baya bir çaba sarfetti.’Bakın Pelin Hanım,Emir kilo alıyor,demekki sütünüz var ve bebeğinize yetiyor’ bu cümleyi o kadar çok duydumki kendisinden.İnandım mı peki?Hayııırrrr.

O kadar kafaya taktım ki,evrene mesaj mı gönderdim,çağırdım mıdır nedir,Emir’in 4 aylıkken emmek istememeye başlamasının da büyük katkısıyla,5 buçuk ay sonra sütüm bitti.En son olmayan sütümü sağıyordum,belki artar diye.Fakat artık ailemin ‘sen iyice çıldırdın’ baskılarıyla ve tüm gün sağıp bir tatlı kaşığı süt çıkarabildiğim gerçeğiyle yüzleşince,emzirme hikayemin sonuna geldim.


KİLO

İştahım artmamıştı fakat tatlı ihtiyacım çok artmıştı.Canım tatlı çekmiyordu,tatlıya resmen ihtiyaç hissediyordum,çünkü emzirirken kalori yakımı olduğu için,zaten düşük olan şekerim iyice düşüyordu.

Neyse ki kilo almamayı başardım,benim yerime eşim kilo aldı bu süreçte:) Çünkü eve her gelen tatlı getiriyordu.Emziren kadına tatlı getirmek adettendir bilirsiniz,’sütün bol olsun’ denir.Fakat bu kesinlikte doğru değil sevgili lohusa adayları,sütü bol yapan,arttıran tek şey,SU,SU,SU!!!

Hamileliğimde 15 kilo aldım.Doğumdan 2 hafta sonra 8 kilosunu kendiliğinden verdim.Sonra durdum.Halbuki ben böyle devam edicek sanmıştım,bir iki ay sonra eski kiloma döneceğime filan zannetmiştim.E öyle olmuyormuş tabii.Bir baktım ben normalden 7 kilo fazla,ve bu kilonun yüzde 80’i alt tarafta birikmiş olan bir kadın olmuşum.Bir de kısa boylu olunca,o 7 kilo az durmuyor.

Valla şimdi size söylemek istediğim cümleler aslında şunlar;

‘Bu kiloları 9 ayda aldınız,bir insan yarattınız,vücudunuz inanılmaz bir değişim geçirdi.Eski haline gelmesi zaman alacaktır,bu sebeple asla strese girmeyin,bu sizin psikolojinizi ve dolayısıyla sütünüzü çok etkiler.Sakin olun,yeni bedeninizi sevin,hazır olduğunuzda eski halinize döneceksiniz,siz şişman değilsiniz sadece yeni doğum yaptınız’

Bu cümleler yüzde yüz doğru olsa da ben bu lafları size söyler ve konuyu kapatırsam  iki yüzlülük yapmış olurum çünkü ben hiç böyle düşünmedim,düşünemedim.Emzirmek  ve sütümün miktarı ile kafayı yemekten arta kalan zamanlarda düşündüğüm bir diğer tek şey,ne kadar şişman olduğumdu.İstediğim tek şey kilo vermekti!Hiç bir kıyafetimin bacağımdan yukarı çıkmaması moralimi baya bozdu.Kendimi rahatlatmaya çalıştım size az önce yazıdığım cümlelerle ama yapamadım,baya bir sorun ettim.Yinede emzirirken rejim yapmadım,sütüm azalınca zayıflama çabalarına giriştim.


Bu kilo verme takıntısının sebebi önümüzdeki gerçekçi olmayan örneklerden dolayı olduğunu düşünüyorum.Doğumdan 2 ay sonra podyuma çıkan mankenler,doğurmamış gibi gözükenler…standartları çok yükseltiyorlar.Etkilenmioruz diyoruz ama etkileniyoruz!!Üzerimizde ki mükemmel olma baskısı çok fazla.Mükemmel anne,mükemmel bi ev kadını,mükemmel bir iş kadını ve mükemmel bir vücut.Ne olur inkar etmeyelim,hepimizin hayali bu!Böyle bir dünya yok tabii ki..Mümkün mü böyle birşey?Hem böyle bir kadın olmanın ‘doğru’ olan olduğunu kim belirlemiş?Mükemmel olmak,mutlu olmak demek değil mi aslında?Kendimizle barışık olmak.Ama kadınız işte….Hep bir kusur buluyoruz,ben de buldum,hemde çoooookkk.Umarım sizle kafaya takmamayı başararır,rahat olur ,kimsenin ne dediğini ve ‘Çok şişkosuuuunnn’ diye konuşup duran o manyak iç sesinizi takmassınız.Benden daha güçlü olursunuz.

EV HALLERİ

Evin durumu karışıktı.Yeni doğum yapılınca eve sürekli misafir geliyor haliyle.Bu durum iyi mi kötü mü ben pek çözemedim.Aslında yeni bir annenin en son ihtiyacı olan şey evde kalabalık.Zaten hayatın bir anda değişmiş,sen adapte olmaya çalışıyorsun,uykusuzluğa alışmaya çalışıyorsun,o halde misafir ağırlamak pek yardımcı olmuyor duruma,insan sadece bebeği ile yanlız kalmaya ihtiyacı duyuyor,rahatça emzirmek,bebeğiyle vakit geçirmek,ve diğer zamanlarda da uyumak istiyor.Fakat garip olan,yine de insanları bekliyor olmak.Gelsinler istiyorsun,gelmeyenlere ‘hıııımmmmm bu da bizi bi tarafına sallamadı yaniiii,çocuğumuz oldu sonuçtaa’ gibi yorumlar yapıyorsun.Ben yaptım:)
Bu yüzden siz yinede doğum yapanlara gidin,ziyaret edin,garanti olsun:)

 FİZİKSEL DEĞİŞİMLER

Doğumdan sonra sanki hiç doğum yapmamışsında, hamileliğinin 6. yada 7. ayına geri dönüş yapmışsın gibi takılan karnınız,sizi ilk başta şaşırtabiliyor.Fakat bu karın,rahimin yavaş yavaş eski haline dönmesiyle,yaklaşık 5-6 haftada normal haline geri dönüyor.Rahimin küçülme yani boyutuna dönme aşamasında, karnınızda regl sancısı benzeri ağrı ve kasılmalar oluyor.Bu can acıtmayan ama varlığını hissettiren  sancılar,vucüdunuzun eskiye dönme çalışmalarının ilk habercisi.Özellikle emzirirken,bu sancıları daha çok yaşıyorsunuz.Bunu ilk yaşadığımda,tesadüfen doktorum yanımdaydı,şaşkınlıkla sorduğumda,durumu açıklamıştı.Emzirmenin vücudun yenilenebilmesi ve doğum öncesi haline dönebilmesi için,ne kadar yararlı olduğunun en güzel göstergesi sanırım bu sancılar.Ben bu sancıları tam tamına 40 gün hissettim.Hani kitabına uygun derler ya,aynen öyle oldu:) 40. gün karnım belirgin derecede küçülmüştü,geriye kalanın artık şişlik değil,yağ olduğunu görebiliyordum:)Emzirmenin etkisiyle,aldığım kiloların 8 kg.'ını vermiştim.Ağrılarım tamamen geçmişti.

Bu süreçte,hamilelikte çatlak oluşmaması için kullanmış olduğunuz kremlerinizi kullanmaya devam etmenizi öneririm.Çünkü vücudun değişimi hala tamamlanmadığı için,tedbir almakta fayda oluyor.

Göğüsler,başlı başına ayrı bir hikaye olup çıkıyor.Onlar artık bebeğinize ait,süt üretmekle meşgul,sizden ayrı çalışan bir organ olup çıkıyor.Böyle kendi hallerinde takılıyorlar,değişiyorlar,vucüdun bir çok yerine ağrı yapıyorlar,sızıntı yapıyorlar,kıyafetleri mahvediyorlar,sürekli bir ihtiyaçları var anlıyacağınız.Lohusalık onlarla baya haşır neşir geçiyor:)

Sürekli bir su içme hali,kana kana.Özellikle emzirirken aşırı bir ateş basma ve terleme durumları.Hamileliğin fazlasıyla yaradığı saçlarımda çok fazla dökülme,sapasağlam tırnaklarımda incelme ve kırılma.Hepsi çok normal,zamanla azalarak geçiyor,gidiyor.Fakat tırnak kırılmalarım hala geçmedi,hala soyuluyorlar,pıt diye gidiyorlar,doğumdan sonra bir sene sonra normale döner diyorlar.Son 2 ay,bekliyorum.Olmassa vitamin takviyesine başlayacağım.Bekliyorum çünkü saçlarım tamire başladı,kafamın her yerinde,toplarken abuk sabuk her yerden fırlayan,minnak minnak saçlar fışkırmaya başladı çok şükür.Belki tırnaklar da kendine gelir.

Linea Nigra,yani hamilelikte ki hormonal değişiklikten dolayı karında oluşan koyu renkli çizgi.Ben geçmiycek sandım,kendisine artık alışmıştım.10 ay oldu doğum yapalı ve yeni geçti.

Bunlar benim lohusalığımdan bazı detaylar.Bir kaç da tavsiyem olacak lohusalara,lohusa oalcaklara ve lohusa yakınlarına;

-Yeni doğum yapmış kişinin çok yakını değilseniz,ziyaretlerinizi kısa tutmaya çalışın.Yeni anne babaya,sizin yanınızda rahat edebilecekleri yakınlıktaysanız sorun yok,o zaman onlara çok iyi bile geliyorsunuz,takılabilirsiniz:)

-Anneler,ne olur uyuyun.Bebeğin uyuduğu her an uyuyun.Bir kahve içsem,azıcık mutfağı toplasam,biraz televizyon izlesem gibi hevesler içindesiniz normal ama biraz ertelemek sizin lehinize oluyor.Uyku süt artışının da,annenin güçlü olabilmesinin de en güzel ilacı.

-Alabildiğiniz kadar yardım alın.Bu süreç hassas bir süreç,eşiniz,anneniz,kardeşiniz,arkadaşınız…kimi bulursanız yapışın.Yeni anne olmanın sarhoşluğuyla,ben hallederim diye kendinizi gerekenden daha fazla yormayın.Bırakın yardım etsinler.

-Bol bol su için

-Göğüslerde oluşabilecek yaralar için,GARMASTAN krem bir mucize,evde bulundurun derim.

-Bir lohusaya,’Bebek niye ağlıyor ki?Acaba doymuyor mu?’ sakın ama sakın demeyin!(bunu yapanlar mutlaka oluyor,bir anneyi daha fazla üzebilecek başka bir cümle daha olamaz)

-Çatlak kremlerine devam edin.Bio Oil tavsiyem.Hamileliğimde de,lohusalığımda da kullandım.Hiç çatlağım olmadı.Hamilelikte Lierac krem de kullandım fakat lohusalıkta onu bıraktım.

-Eşinize zaman ayırmaya çalışın,öncelikler listesinin sonunda olabiliyorlar bir süre ama vakit yaratıp gerçekten konuştuğunuzda size çok iyi geleceğine eminim.Emir’i ilk kez anneme bırakıp gitmek bana çok iyi gelmişti.Kerem’le başbaşa içilen o kahvenin terapi kadar faydası olmuştu.

-Anne ve babanın çok yakını değilseniz,doğum ziyaretlerini kısa tutun,odada kalabalık yaratmamaya çalışın.

-Lohusa yakınıysanız,yemek yapabilecek vaktiniz varsa,yapıp götürmeniz büyük hayır duası almanıza sebep olacaktır:)

-Bol bol süt sağın.Zaten sürekli emzirdiğiniz için fırsat bulunamıyabiliyor.Ben 2 saatte bir,bazen saatte bir emziriyordum,e zaten emzirmnin en az yarım saat sürdüğünü düşünürsek bu süre iyice kısalıyordu.Emir sürekli memede olmak,bütün gün orada takılmak istiyordu.Fırsat bulduğum zamanda Emir’in ihtiyacı kadar sağıyordum,bir gün sonraya yada 3 saat sonraya gibi…Zaten zamanımın çoğu bu işle geçiyor diye ekstra sağmadım.Keşke sağsaymışım,keşke vakit yaratsaymışım.Ben biriktirmeme hatasında bulundum,pişman oldum,siz yapmayın.

Son olarak,lohusa yakınları olarak anlayışa devam.Anne hala çok hassas ama normale dönemeye az kaldı,dişinizi sıkın biraz daha.Bebeğe ve anneye bol bol iltifat etmeyi ihmal etmeyin:)

Tüm annelere ve anne adaylarına sevgiler:)


Özledim

Bu tatili dört gözle bekliyordum,neredeyse bir yıldır.Daha hamileyken,oğlumla burada geçireceğimiz günlerin hayalini kuruyordum.Nasıl  bebek olacağını,kime benzyeceğini,neler yapacağımızı,buradayken kaç aylık olacağını merak ediyordum.O aydaki bebekler neler yapabiliyor diye araştırıyordum.

Son günlerimizde,o beklenen günlerin bitmesine sayılı günler kala,hem çok mutluyum,bir o kadarda hüzünlü.Evinden çok ayrı kalamayanlardanım ben.Düzenimi,ailemi,yatağımı,kahve bardaklarımı,balkonumu ve yaşadığım semti özledim.İlk kez bu kadar uzun tatil yaptım ve evime döneceğim için sabırsızlanıyorum.

Fakat aynı zamanda,daha dönmeden burayı özlemeye başladım.Bu tatilin bitmesi ile bir  benim için  bir sayfa kapanıcak adeta.Hep 'yaza kadar' plan yapmıştım,buraya kadar düşünmüştüm,daha ilerisi çooookkk uzaktı çünkü.Yaşarken hep 'daha çoook var' gibi gelir ya hep,sonra bir bakarsın göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş zaman.

Emir'le o kadar çok ilk yaşadık ki bu tatilde.İlk kez emekledi,ilk kez anne dedi,ilk kez kendi kendine ayağa kalktı,ilk kez denize girdi,ilk kez evinden ayrı bir yerde kaldı,ilk kez tatil yaptı...

Şimdi İstanbul'a dönerken sanki Emir'in bebekliğini burada bırakıyormuşum gibi geliyor.Her ne kadar sürekli kameraya çekmeye çalışsam da,Record'a basmak zamanı durdurmuyor işte.Çekiyorum,çekiyorum...her günün kaydı olsun diye,izledikçe tekrar yaşayalım o anları diye,hiç birşey unutulmasın diye...ama hep eksik geliyor.Daha fazla anı biriktirmeliyim diye zorluyorum kendimi sürekli.

Hayatım boyunca bunu yaptım zaten.Hep geçmişi özledim,daha bugünü yaşarken bile,bugün de geçmiş olacak diye,bitmeyen anları bile özledim.

Böyle düşününce hayatın ne kadar kısa olduğunu farkediyorum.İnsan ömrü nedir ki?Emir benim yaşımdayken ben neredeyse 60 yaşında olacağım!Haksızlık değil mi bu?İnsan ömrü ortaması daha uzun olmalı,çocuğum olunca farkettim bunu.Keşke çok erken doğursaymışım diyorum şimdi.Bir gün önce bile doğurmuş olsaydım,onunla yaşayağım bir günüm daha olacaktı belki.Ya da televizyon karşısında yattığım boş günleri daha iyi değerlendirseymişim keşke diyorum.Her dakikayı dolu dolu yaşasaymışım,bol bol vaktim varken.Keşke büyümek için bu kadar sabırsızlanmasaymışım,okul bitsin diye gün saymasaymışım,bugünleri düşünüp o kadar endişeleneceğime,o anın tadını çıkarsaymışım.Keşke...

Anın tadını çıkarabilen,bugünde gerçekten yaşayabilen ve gelecek için kaygı duymayan var mı?Bunu gerçekten başarabilenlere saygım çok büyük.

Kerem ve Paşa İstanbul'a döndü bile.Sıra bizde.Artık içimden bir ses sürekli 'hadi eve gidelim' diyor,iple çekiyorum resmen.Fakat döndüğüm gün 'bu yaz nasıl bu kadar çabuk geçti?' diye duygulanacağıma adım kadar eminim:)

Bu da bu yazının şarkısı olsun...